14 Haziran 2011 Salı

Anlatmak, Ya Da Anlatmamak...

Bilmiyorum siz de benim gibi her şeyini tanıdığı tanımadığı herkese anlatan kişilerden misiniz ama eğer öyle değilseniz bilin ki bu iyi bir şey. Neden mi, çünkü bir laf var... "Milletin ağzı torba değil ki büzesin!" İşte bu yüzden.

Konuşmaya başladığım herhangi bir kişi, yeni tanıştığım olsun uzun zamandır tanıdığım olsun farketmez, eğer aramızda pozitif bir... mmm... elektrik diiceeğm:)... varsa, yani muhabbet güzel gidiyorsa, karşımdakinin hal ve hareketlerinde bir kötülük veya sinir bozucu bir şeyler hissetmiyorsam, muhabbetin gelişine bende ne var ne yok cakıveriyorum hiç düşünmeden. En özel sırlarımı, kimseye söylememem gereken bende kalması gereken konuları dökülüveriyorum. Yani biraz samimiyet ve sıcak kanlılık, alır bendeki özeli, koyar önünüze. Fakat bu önünüze konanlar kimsenin canını yakacak şeyler değildir, müzevirlik olarak düşünmeyin yani bunu. Söylenecek ve söylenmeyecek şeyleri çok iyi bilirim konu başkaları olduğunda. Fakat ben cam gibi olurum konuştuğum kişiye. Bana bakar ve tertemiz görür beni.

Fakat bunun ceremesini çok çektim. Çünkü herkes göründüğü gibi değil ne yazık ki! İnsanları kötü düşünemiyorum benim zayıf noktam bu. "Ya bak bu kadar konuşmuşuz, güzel muhabbet etmişiz, hem o da anlatmış bana birkaç özelini, daha neyi saklayacağım ki..." diyorum. Düşünemiyorum onun müzevir olabileceğini. Başımı belaya sokan bir sürü kişi olmuştur bu huyum yüzünden. İnsanlara güvenmemeyi öğretiyor aslında bu huyum.
Ammaaa.....

bir de şu var ki, koyu bir muhabbete iki taraf da özelini takır takır koyduğu vakit, orada oluşan hava ve dostluk var ya... işte o paha biçilemez ve başka türlü de elde edilemez bir şey. Tek sorun tarafların tarafsız olduğu bir ortam elde edebilmenin zor olması. Ama olsun, bu sayede kurduğum dostluklar sayesinde hayatıma katttıklarımla kıyaslarsam eğer, ne olursa olsun ben yine de seviyorum bu huyumu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder